Her şeyden önce ortak bir tanım üzerinde konuşabilmek için pazarı bir tanımlayalım. Pazar dediğimizde temel olarak alıcı ve satıcıların bir araya geldiği ürünlerin başka ürünler ya da ortak kabul gören bir değer ile (altın, para, deniz kabuğu) takas edildiği alanlar. Bundan binlerce yıl önce kabilelerin ya da toplulukların ürün değiş tokuşu yaptığı pazarlardan bugünkü semt pazarlarına pratike çok da büyük bir fark yok diyebiliriz. En temel bileşenleri alıcı-satıcı, ürün ve hizmetler olsa da rakipler, dağıtım ağı, fiyat gibi bileşenleri ile “pazar” kelimesi, bugün daha geniş bir kavramsal dünyaya sahip.
Pazarlar alıcı-satıcı, yer, ürün ve hizmet durumuna göre çeşit çeşit adlandırılmakta. İlk aklıma gelenler, tüketici pazarları, B2B pazarlar, uluslararası pazarlar, niş pazarlar, finansal pazarlar, online pazarlar, ikinci el pazarları, hammadde ve enerji pazarları…
Pazarlama açısından daha soyut bir kavram olarak kullanıldığını söylersem yanlış olmaz. Bugün pazar, fiziksel bir mekanı işaret etmekten ziyade, belirli bir ihtiyaç veya isteği karşılamak için alıcılar ve satıcılar arasında gerçekleşen ekonomik etkileşimleri tanımlıyor. Daha önce Philip Kotler’in yaklaşımlarını anlatırken pazar anlamına gelen “market” kelimesinin yüzyıllardır kullanıldığını ancak “marketing” (pazarlama) kelimesinin 20. yy.’la kadar nerede ise hiç kullanılmadığını belirtmiştik. İlk kez ekonomistlerin kullanmasıyla açığa çıkan pazarlama kavramı, bugün pazarda bizi rakiplerden avantajlı kılan nerede ise her şeyi özetliyor.
Pazar kavramını, pazarlamada anlamını genişleterek pazar büyüklüğü gibi de kullanırız. Potansiyel alıcıların toplamı ya da rakiplerim müşterileri dahil tüm erişilebilecek alıcılar bizim için pazarı tanımlar. Bu geniş tanım açıkçası işimizin en tehlikeli tanımlamasıdır. Uzun yıllardır sektörde iseniz aşağıdakilere benzer cümleleri sıklıkla duymuşsunuzdur:
Bu yazı sadece ücretli üyelere özel
Ücretli üyelere özel tüm yazılara ve bu yazıya ulaşmak için şimdi abone olun ve hesabınızı ücretli aboneliğe yükseltin.