Gündelik şeylerin pazarlaması: Kalem
Soru; basit ve gündelik ürünleri nasıl pazarlarım? Bu ürünlerin değer teklifleri ne olabilir? Nasıl Çerçevelerim? Nasıl ayrışırım? Daha da önemlisi bu örneklerden ne öğrenebiliriz?
2006 yılının Temmuz ayındayız. Çok değil sadece bir ay önce okulu bitirmiş yeni bir mezun olarak iş arıyorum. Bolca iş başvurusu yapıyorum. Başvurular genellikle Management Tranie gibi pozisyonlar ağırlıklı. Dönen şirketler var, dönmeyenler de.
Hala öyle mi bilmiyorum ama o zamanlar kurumsal şirketler genelde ön eleme yapmak için sınav açardı. Holdingler, global markalar, big four tayfası, bankalar vb. İşletme mezunları için hayat zor. Geçilmesi gereken bolca sınav, mülakat var. Benim motivasyonum İstanbul’a gelip, aileden uzakta kendi ayaklarımın üzerinde durmak. İşsizlik riski az olan, ödemeleri aylık düzenli olacak bilinen bir şirkete girmek ve İstanbul’da hayatta kalmayı başaracak kadar kazanmak. İlk adım kritik.
Temmuz ayının sonuna doğru tüm başvurularımdan geriye kalan ve benim de içime sinen üç şirket var: Pfizer, Finansbank ve BankEuropa* Bu üç şirkette benim için tamam ama daha IK görüşmeleri var. Ne yapıp edip birini oldurmak zorundayım.
Bu görüşmelerin yol, yiyecek, konaklama gibi maliyetlerini de aileye yük olmadan kendim halletmeye çalışıyorum. On iki saatlik iki vardiyayla çalışan bir salça fabrikasında işçi olarak çalışıyorum. Sabah 8, akşam 8. İki hafta sonra tam tersi. İş görüşmem varsa yirmi dört saat yapıp bir günü boşa çıkartıyorum. Mesai çıkışı Ödemiş’ten kalkan ilk otobüsle İstanbul yolcusu. Sabah saatlerinde İstanbul otogarına varış. Servis ile görüşmeye gidiş ve dönüş, akşam yolcudur Abbas.
Böyle bir süreç pek sürdürülebilir değil. Bir an önce bir yerlerden başlamak lazım. Pfizer, Finansbank, BankEuropa hiç fark etmez. Birinde başlasam yetecek. İlk kritik görüşme Finansbank ile oldu. Kanyon AVM’nin yanında Polat İş Merkezinde İK ile görüştük. Sonra sizin de tahmin ettiğiniz gibi fabrikaya döndüm. Bir hafta sonra BankEuropa görüşmeye çağırdı. Vardiya, otobüs, servis ve bu defa Maçka Hilton’dayım. Tuvalette takım elbise giyildi. Lobi de beklenmeye başlandı.
Bir süre sonra görüşmeler için ayrılmış bir toplantı odasına davet ettiler. Aday koltuğuna oturdum. Hoş geldin, beş gittin kısmı hızlı geçti. Onlar sordu ben anlattım. Görüşmenin sonuna doğru bana bir kalem uzattılar: “Bunu bize satar mısın Burakçım” **
Elimdeki kalem klasik ucu toplu tükenmez kalemlerden değil. Gövdesi ve kapağı mavi. Kapağında metal bir parça var cebe takmaya yarayan. Kağıda temas eden ve iz bırakan kısmı muhteşem bir mühendislik eseri. Ucu yuvarlatılmış bir toplu iğne gibi. Kağıda iz bırakılan kısımda mürekkebi sızdırması için çok ufak bir delik açılmış. Yazma işlevini gerçekleştiren uç gövdeye beyaz bir plastik ile tutturulmuş. Baş parmak, işaret parmağı ve orta parmağın arasında kurulan dengeye uygun, oldukça iyi bir şekilde kavranan bir gövdesi var. Tam tuttuğumuz kısım kalemin geri kalan kısmı gibi mavi değil, şeffaf. Bu şeffaf dış çeperin içinde ise kalemin rengi ile uyumlu mavi dairesel plastik parçalar var. Kalemin üst gövdesinde bulunan mürekkep bu sıralı dairesel parçacıklar arasından uca doğru süzülüyor.
Kalemi detaylı incelerken aklıma “İngiltere kralı, rahmetli başkan Kennedy, taçsız kral Pele, Bakenbauer, kaleci Mıyer, Nadya komanaçi, Birijit Bardo, fenerbahçeli cemil. Hepsi şöhretlerini bu kaleme borçludurlar.” demek geldi. Ortam için fazla sulu bir şaka. 🙂
Elimdeki kalemi icraatın içinden yayınındaki Turgut Özal gibi tutarak, “Merhaba Ahmet bey” dedim. “Gördüğüm kadarı ile kurumsal bir firmada çalışıyorsunuz. Konumunuz gereği eminim bolca karar almak ve bu kararların bir kısmında da bolca imza atmak zorundasınız. Bu kararlar bazen benim gibi bir adayın işe kabulü, bazense başarılı bir çalışanın terfisi ile ilgili oluyor. İnsanların hayatlarına bu kadar etki eden bir pozisyonda bulunmak bir ayrıcalık. Bu kararları imzalarken kullandığınız özel bir kaleminiz var mı?”
Bir küçük soluklanarak, cevap vermesine izin vermeden, “Yarattığınız etkiye yakışır, prosedür gibi gözüken süreçleri, bir seremoniye dönüştüren özel bir kalem?”
“Kısa bir zamanınızı daha alarak size bu elimde tuttuğum kalemi anlatmak isterim. Bu kalem NASA’nın planladığı ilk insanlı uzay yolculuğu için geliştirilmiş, üzerine milyonlarca dolar AR-GE yatırımı yapılmış bir kalem.*** Normal tükenmez kalemler açık hava basıncı ile çalışırken, bu kalem, hava basıncının olmadığı uzayda, suyun 100 metre altında, dondurucu soğuklarda ve yüksek sıcaklıklarda yazabiliyor. Özel tasarımı sayesinde bir tükenmez kalemden çok daha geniş açılarda kullanılabiliyor. Elimde tuttuğum bu kalemi denediğinizde çok iyi ve güvenilir bir tutuş sunduğunu, farklı yüzeylere başarı ile yazdığını göreceksiniz. Özel basınçlı mürekkep bölmesi sayesinde optimum seviyede mürekkebi kağıda bıraktığına şahit olmanız için önünüzdeki boş kağıda imzanızı atmanız yeterli. Mürekkep miktarı ne okunmayacak kadar az ve silik, ne de kağıtta birikip dağılacak kadar fazla. Bu fonksiyonel kalem özellikleri ile hayatınızı kolaylaştırırken, insanlığın uzay yolculuğunun mirasını da cebinizde taşımanıza imkan tanıyor.”
Son cümleden sonra Ahmet beyi birazcık bekletmek için önümdeki sudan bir yudum aldım.
“Çocuğunuz var mı?” diye sordum ve bir onay beklemeden hemen devam ettim:
“Çocuğunuzun üniversite kayıt formlarını bu kalemle imzalayacaksınız. İşiniz ile ilgili kararları ve yeni evinizin evraklarını da bu kalem ile ölümsüzleştireceksiniz. Eğer biraz ilginizi çekebildi isem sizden ricam kalemi denemek için önünüzdeki kağıda birkaç imza atmanız ve performansını değerlendirmeniz.” diyerek kalemi uzattım.
Ahmet bey ifadesiz bir yüzle teşekkür etti. Kalemi masaya bırakabileceğimi söyledi. Haber vereceğiz klişesi ile vedalaştık. Elimden geleni yapmıştım ve artık tek derdim yarın sabah vardiyasına yetişmekti...
Bu hikaye ilhamını önümdeki ortadan bölünmüş, kurşun karası içindeki beyaz bir silgiden alıyor. Beyaz sıradan bir silgi. Eylemi adı olmuş, o kadar sıradan. Silgiye bakarken, bir an, “bu kadar basit, bu kadar gündelik bir ürünü nasıl satardım?” diye düşündüm. Ürünü nasıl çerçevelerdim? Rakiplerden nasıl ayrışırdım? Değer tekliflerim ne olurdu ve eşsiz değer teklifimi nasıl seçerdim? Ben BURAK SİLGİLERİ markasının sahibi olsam nasıl yönetirdim?
“Gündelik şeylerin pazarlaması” hoşuma giden bir konsept oldu. Soru bir kalemi, bir silgiyi, masayı, bardağı, kapı kolunu nasıl pazarlar, nasıl satarsın? İlk ürün geçmişten gelen bir hikaye ile “kalem” oldu. Bakalım bir sonraki ürün ne olacak?
* BankEuropa önce Millenium Bank oldu, sonra da Fibabanka.
** O zamanlar daha “Wolf of Wall Street” çekilmemiş. Kalem klişesi doğmamış.
*** Space Pen - https://en.wikipedia.org/wiki/Space_Pen