Kabuğumu kırarken
"O hafta yazmayı bıraktım. Bir aya kalmadan 15 Temmuz oldu. Sosyal medya dahil her şeyi bıraktım. Arkadaşlarımdan uzaklaştım.15-20 kişiye indirdim çevremdeki insan sayısını. Gökçeada'ya taşındım."
13 Kasım 2022 günü Aysel ile birlikte Lizbon’daydım. Sürekli okuyucularım belki hatırlar, daha önce bahsetmiştim bu iki aylık seyahatten. Yukarıdaki fotoğraf o günden.
O gün? İstiklal Caddesindeki bombalı saldırıdan birkaç saat önce çekilmişiz fotoğrafı. Haberi duyar duymaz telefona sarıldık. Aileden kimse var mıydı o saatte Taksim’de? Hemen sonrası Alya’yı aradım şirketten. Tüm ekibi teker teker aradık. Herkesten haber aldık. Çok şükür herkes iyiydi. Devletimiz interneti yavaşlatmış, yine habersiz kalmıştık. Gidince uzakta olunamadığını gösteren bir ders oldu bize bu olay. Sevdiklerin hep yakın…
Akşam kaldığımız eve dönünce içimdeki umutsuzluğa inat kendime, çaresizliğime, tükenmişliğime inat bir şeyler yazmak istedim. Aşağıdaki akışı yazdım Twitter’a:
17 Haziran 2016 bugüne çok benzer bir gündü benim için.
Cuma günü ofisten eve gelmiş. Bilgisayar başında çalışıyordum. Bu haber ile karşılaştım:
Brilliant Ideas diye haftalık reklamcılık ile ilgili hazırladığım 2 yıllık bir yayınım vardı. Onun içeriklerini hazırlıyordum. Pazar günü sabah 10’da bu haftanın yaratıcı işleri, teknoloji haberleri yayında olacaktı. Bu haberi gördüm. Bütün akşamı Twitter'da tükettim.
Çaresiz hissettiğimi hatırlıyorum. Savunmasız, yalnız ve umutsuz olduğumu hatırlıyorum. Kimsenin güvende olmadığını düşündüm önce. Bu topraklarda değersiz olduğumuzu sonra. Artık tükendiğimizi...
Kendimi bir yandan çok naif bir iyimserlik içinde hissettim. Ben teknoloji ile ilgili bir şeyler karalıyorum, vandallar plakçı basıyor. Ben, benim gibi şeyler ile ilgilenen 15-20 kişi için birinci dünya dertlerine yönelik içerik hazırlıyorum. İroniye bak. Ülke mesaj veriyor resmen.
"Burası artık Orta Doğu’nun merkezi. Senin başka dertlerin var Burak. Saf saf içerik yazıyorsun, kendine gel." O hafta yazmayı bıraktım. 1 aya kalmadan 15 Temmuz oldu. Sosyal medya dahil her şeyi bıraktım. Arkadaşlarımdan uzaklaştım.15-20 kişiye indirdim çevremdeki insan sayısını.
Yurt dışı mı Gökçeada'mı kararını Gökçeada'dan yana kullandım. Yavaş yavaş İstanbul'dan uzaklaştım. İşime odaklandım. Haberleri okumayı bıraktım. Yazmayı, paylaşmayı bıraktım. 6 yıl kadar kabuğuma çekildim. Sadece işimi yaptım. 42 yaşıma girdiğimde kabuğumdan çıkmaya karar verdim.
Yıllardır aramadığım dostlarımı aramaya başladım. Özür diledim onlardan. Yeniden yazmaya başladım. Sosyal medya hesaplarımı açtım tekrar. Yıllardır biriktirdiklerimi korka korka tekrar paylaşmaya başladım. Geçmiş yılları kapatmak istercesine abi diyen herkese yardımcı olmaya çalıştım.
Sizlerde bu sürece kısmen şahitlik ettiniz. Yazacak çok şeyim var. Anlatacak, paylaşacak, destek olacak çok şey. Hiç olmadığım kadar güçlü hissediyorum kendimi bu defa. Değiştirecek çok şey var. Benzer bir gün oldu benim için demiştim. Yazı yazmak için bilgisayardayım.
Yazacağım içerik mutlu insanlar ile ilgili. Onların birinci dünya dertleri ile ilgili. Ama ülke öyle mi? Sokaklarda bombalar patlıyor. İnternet durmuş. Kaosun ortasında herkes. Korkuyoruz. Yine mi diyoruz. Bu hikâyeyi gördük diyoruz... Çaresizlik, ümitsizlik, yalnızlık...
Bu defa öyle olmayacağını söylemek için yazdım tüm bu satırları arkadaşlar. Bir daha olmayacak. Yanlış yaptığımı düşünüyorum o Haziran akşamı. Aynı hatayı bir daha yapmayacağım. Beş yılımı şirketim harici hiçbir şey üretmeden geçirdim. Bir beş yılımı daha kaybetmeyeceğim.
Bugün sadece ben değil hepimiz daha umutluyuz. Biliyoruz yalnız değiliz. Hepimiz, (siz de dahil) biliyoruz ki gidiyorsunuz. Bu defa çaresiz biz değiliz, sizsiniz. Bu defa umutsuz biz değiliz, sizsiniz. Sizden sonraki enkazı biz kaldıracağız. Yeniden inşa edeceğiz her şeyi.
Bir daha o yanlışı yapmayacağım. Vazgeçmeyeceğim. "Yazacağım içerik mutlu insanlar ile ilgili. Onların birinci dünya dertleri ile ilgili. Ama ülke öyle mi?" diye sormuştum. Cevabım şimdilik değil. Olması için mücadeleye devam...
"Yaşamak bu yangın yerinde Her gün yeniden ölerek Zalimin elinde tutsak Cahile kurban olarak Yalanla kirli havada Güçlükle soluk alarak..."
Gökçeada’ya kabuğuma çekildim demiştim yukarıda. Kabuğun amacı içinde büyüyen canlıyı öncelikle korumak. Ama diğer yandan canlının büyüyebileceği ortama da sahiplik yapmak yine kabuğun işi. Günü geldiğinde de kırılmak kabuğun kaderi.
Haftaya bu saatlerde evin her tarafı kolilerle dolacak. Nakliyeciler gelip kabuğumuzdan götüreceklerimizi araca yükleyecekler. Ertesi sabah yeni bir şehir, daha büyük bir kabuk bize ev sahipliği yapmaya başlayacak.
Gökçeada’nın huzuru, basitliği, sıradanlığını yanımızda götürüyoruz. Çok şehrin merkezinde bir hayatımız olmayacak. Yine daha sakin, yine dostlarla bir aradayız. Ama kabuk bu defa daha büyük. Bu daha büyük kabukta daha fazla insan, daha fazla dokunuş, daha fazla değer üretmek ve daha çok etki yaratmak mümkün olacak.
Eylül’de İzmir’de görüşmek üzere.
Tembel miyim diye kendimi yaftalarken bu yazı ilham verdi, belki de kendimizi nadasa bırakma yoluydu bu...
Benzer bir umutsuzluk içerisindeyken ne güzel bir motivasyon oldu bu yazı. Üretmeden geçen zamanın kayıp olduğunu ve pişmanlığınızı çok net anlatmışsınız, bu kadar şeffaflıkla paylaştığınız için öncelikle teşekkür ederim.
İzmir'e hoş geliyorsunuz, yeni hayatınız üretmek için ilham ile dolsun!