Neden 2023 yılı için kendinizi affetmeli, 2024 için yeni kararlar almalısınız?
Verilere göre yeni yıl kararlarının sadece %6'sı bir sene yaşıyor. %94'ü başarısızlıkla sonuçlanıyor. İstatistiklerin karşısında çaresiz miyiz yoksa hala biraz umut var mı?
Mark Twain, "Dün herkes son purosunu içti, son içkisini içti ve son yeminini etti," diye yazdı 1 Ocak 1863'te ve devam etti. "Bugün, dindar ve örnek bir topluluğuz. Bundan otuz gün sonra, kararlarımızı rüzgârlara bırakmış ve eski kusurlarımızı her zamankinden çok daha kısa keseceğiz. Ayrıca geçen yıl bu zamanlarda aynı eski şeyi nasıl yaptığımızı da hoş bir şekilde düşüneceğiz."
Mark Twain'in bu sözlerinden sonraki 160 yıl boyunca durum pek değişmedi. İnsanlar yeni yıl kararları ile günahsız sabahlara uyandılar ve sadece bir ay sonra eski alışkanlıklarına geri döndüler. Forbes'un 1.000 katılımcılı, 2024 yılı kararları anketine göre katılanların %62'si yeni yıl için bir karar alma konusunda baskı hissettiğini söylüyor. Genel olarak, insanların %48'i 2024'te zindeliği geliştirmenin en önemli öncelik olduğunu söylerken, %36'sı ruh sağlığını geliştirmeyi en önemli karar olarak belirtiyor (katılımcılar birden fazla seçenek işaretleyebiliyor).
Forbes Health/One Poll anketi, ortalama bir kararın sadece 3,74 ay sürdüğünü ortaya koyuyor. Katılımcıların sadece %8'i ilk aydan pes ederken, %22'si iki ay, %22'si üç ay ve %13'ü dört ay dayanıyor. Verilere göre sadece %6'sı bu kararları bir sonraki yıla taşımayı başarmış.
Mark Twain, sonuna kadar haklı gözüküyor. %50'miz kararlarında 4. ayı bile çıkartamıyor ve eski günahlarına geri dönüyor. Peki neden?
Alınan kararlara bakınca, insanların kendileri ile ilgili belli konularda memnuniyetsiz oldukları açık. Değişmek istiyorlar. Kendilerinin daha iyi bir versiyonu olduğuna inanıyorlar. İçlerinde taşıdıkları daha iyi bir ben var kafalarında canlandıkları. Değişebilme potansiyelleri olduğunu düşünüyorlar. Daha iyi bir şeylere dönüşmek için de gelecek yıldan umutları var.
Neden yeni yıl kararları alıyoruz diye baktığımızda, "The fresh-start effect" denilen bir fenomen karşımıza çıkıyor. Bu tarz tarihler tetik vazifesi görüyor. Takvim yılının değişmesi, ay ya da haftanın başlangıcı temiz bir sayfa gibi, bize algısal olarak yeni bir başlangıç fırsatı sunuyor.
Yeni yıl zamanı artan umut ve iyimserlik bir diğer etken. Yeni yıl, potansiyel bir olasılık duygusu taşıyor. Sıklıkla gelecek hakkında daha iyimser hissetme eğilimindeyiz. Bu da bizi harekete geçmeye ve kendimizi geliştirmeye teşvik ediyor.
Son olarak da yeni yıl kararları artık kültürel bir olgu. Çevremizde birilerinin hedefler belirlediğini görmek bizim için de ilham verici oluyor. Sebebi ne olursa olsun aldığımız kararları duyurmak da sosyal sinyalleme olarak kimlik inşamızda kullandığımız bir araç. Değiştiğimizi, başardığımızı göstermek, bunun karşılığında da sosyal kabul görmek.
Neden ve motivasyon konusundan, yazının argümanına doğru ilerleyelim. Geçtiğimiz yıllarda yapılan beş farklı araştırmanın ortalamasına göre, genç yetişkinlerin (18-34) %59'unun yeni yıl kararları var ve bu da onları yeni yıl kararları olan en büyük demografik grup yapıyor. 55 yaş üstü kişilerin karar alma olasılığı genç yetişkinlere kıyasla 3,1 kat daha az. Verilere göre yaşlanma ile yeni yıl kararı alma arasında negatif bir etki var. Bir ilginç veri de çocuklu ebeveynlerin %54'ünün yeni yıl kararları var; bu oran çocuksuz ebeveynlere kıyasla 1,6 kat daha fazla.
Özellikle son paylaştığım verileri, "umut temelli" okumaya meyilliyim. Çocukları olan ebeveynlerin ve genç yetişkinlerin daha umutlu olduğu açık. Yaşlılar da ise geçmişten gelen öğrenilmiş başarısızlıklar var. Yaşlandıkça artık değişebilecekleri ile ilgili umutları kalmamış gibi gözüküyor.
Ben ise 2024 ile ilgili değişik duygular içindeyim. Bir yanım "2023'ten ne gördük ki 24'ten görelim" diyor. Diğer yanım "her şeye rağmen" diye lafa girerek orta yol bulmaya hazır. İstatistiksel verilere göre artık değişmek ile ilgili umudumu yavaş yavaş yitiren gruba yaklaşıyorum. Ama umudumu kaybettiğimi de hissetmiyorum.
Siz de farkındasınız, 2024 daha kötü olacak. 25'te pek iyi geçmeyecek. Ülkenin ekonomik ve siyasi durumu ortada. "Seçim sonuçları, yurtdışına giden nitelikli insanlar, kevgire dönmüş sınırlar, enflasyon, yoksulluk" say say bitmiyor. Tüm bunlara rağmen umutlu olmak mümkün mü? 2024 ile ilgili iddialı değişim kararları alıp başarılı olabilir miyiz?
Verilere göre kararlarımızın %6'sı ancak bir sene sonra hayatta kalacak. Bu araştırma Türkiye'de yapılsa bir %50'de "coğrafya kaderdir" klişesi ile eriyip gidecek geriye %3 bilemedin %4 kalacak. Bu oranı arttıracak ya da umutlarınızı yeşertecek sihirli bir değneğim yok elimde. Ama kendimden yola çıkarak sizle paylaşabileceğim bir çıkarımım var. Ve bu çıkarım sadece 2024 kararları için geçerli değil.
Benim karşılaştığım ve çevremde de gözlemlediğim "değişim çukuru" adını verdiğim bir olgu var. İstisnasız herkesin takıldığı ve bir kaç kez düştüğü bir çukur değişim. Eminim sizin de çevrenizde vardır tekrar tekrar diyet yapanlar, yılda iki kez sigarayı bırakma kararı alanlar ve spor salonuna kaydolup gitmeyenler. Ben dahil herkes bu çukurlara takılıyor. Verileri hatırlayın, ilk ay %8, ikinci ay %22, üçüncü ay %22 bu çukurda kayboluyor.
Bu öyle bir çukur ki her ayağa kalktığında tekrar tekrar takıldığın ve her defasında daha da dibe yuvarlandığın. İçten içe önce özgüvenini sonra da değişime olan inancını yitirdiğin bir çukur. Arkadaşlarının, yakınlarının, "yine mi diyet" ile başlayan, "abi sen sigarayı bırakamazsın" ya da "nasıl okuyacaksın her gün 10 sayfa?" gibi alternatiflerle üstüne sürekli toprak attığı bir çukurda kendine olan inancını koruman mümkün mü? Değişebileceğine inanmak, tekrar ayağa kalkmak, bir kez daha denemek mümkün mü?
Bu yazı elbette mümkün olduğuma inandığım için yazıldı.
Basit bir tavsiyem var size ve bu tavsiye sihirli değil.
Bu çukurdan çıkmanın yolu başarısızlığı kucaklamak. Kendi koyduğunuz standartların, ideallerinizin altında olduğunuzu kabul etmek. Çünkü hepimiz öyleyiz. İçimizde "olmak istediğimiz" bir kişi var, bir de asla öyle olamayacağınızı içten içe bilen bir başka kişi. Bu ayrımı fark etmezseniz, aslında çukuru kazan kişinin kendiniz olduğunu görmezsiniz. Bu dipsiz kuyuyu ellerinizle kendinizi idealize ederek, en iyi halinizi hayal ederek siz kazdınız. Bazen çukurun derinliği yetmedi ve başkalarından yardım aldınız, içinden çıkılamayacak bir çukur kazmak için. Nasıl mı? Kendini kıyaslayarak...
Çokaç defa "Ben senin kadar iradeli (güçlü) değilim" cümlesini duydum çevremden. Siz hiç duydunuz mu ya da siz birine söylediniz mi? Sadece kendi içindeki ideal beni değil, başkalarını da idealize eden bir benlik bu defa karşımızdaki. Kendisine karşı acımasız, yargılayıcı. Üstelik bu konuda tecrübeli. Yukarıda bahsettiğim en iyi halinizin bir benzeri. Bu defa özne kişinin kendi ideali değil başkalarının en ideal hali.
Başarısızlığı kucaklamayı biraz daha pratik şekilde açıklamak isterim. Kendinizi affetmeniz ve kendinize şefkat göstermeniz. Hayallerimiz ile gerçek arasında sıklıkla farkında olmadığımız bir uçurum olabiliyor. Bazen istemsizce ve çok iyi niyetli olarak gerçeği eğip bükmeye, görmezden gelmeye hazırız. Hemen örnekleyeyim. Kendimize "artık her gün spora gideceğim" diye bir hedef koyuyoruz. Sonra çok da doğal olarak bir aksaklık çıkıyor ve gidemiyoruz. Bir ikinci aksaklıkta acımasız benlik devreye giriyor ve "sen yapamazsın" diye yargı dağıtmaya başlıyor. Bir başka örnek: 2 yıl boyunca her gün, günlük maksimum 1200 kalorilik bir diyeti sürdürmek mümkün mü? Bu kadar sıkı diyetin başarısızlığından sonra, diyete başladığın kilonun üzerine 2 kilo daha koymak bir çeşit kendini cezalandırma değil mi?
Değişmek ve daha iyi olmak konusundaki samimi isteği anlıyorum. Değişimi bir noktaya, karara çapalamak ve devrimmiş gibi davranmak bana doğru gelmiyor. Deniz Göktaş'ın standup'ındaki Vegan bölümü gibi davranıyoruz sıklıkla. Vegan olmaya karar veriyor ve veganlığı kucaklamadan bir gece önce son bir veda kebabı yiyoruz. Halbuki yavaş yavaş öğünlerde tükettiğimiz gıda tipini vegana çevirmek, örneğin önce kahvaltıda başlamak, yemeklerde azaltmak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek daha kolay bir değişim değil mi? Neden bilmiyorum ama keskin kararlar almayı ve bu kararları uygulayabileceğimizi sanmak. Kafamızdaki ideal ben ile gerçek dünya karşılaştığında gerçek dünya kazanıyor elbette ve tökezliyoruz. Tökezlemek ile kalsak iyi, göt üstü oturuyoruz egomuzun üstüne. Bu kadar keskin olmaya gerek yok. Hemen yarın değişmek zorunda değiliz.
Yanlış anlaşılmak da istemem. Karar almayalım demiyorum. Kararlarımızı idealize etmeyelim ve başarısız olduğumuzda kendimizi affedelim, kalkıp yine deneyelim diyorum. Yeni yılda, "her gün 2 saat spor yapacağım" yerine "hayatıma, rutinime sporu nasıl dahil ederim" fikrine odaklanalım, arada başarısız olursak bunu doğal karşılayalım diyorum. Aşırı idealist davranıp 365 gün spor yapacağım diye yola çıkıp, 2. ayda sporu bırakmaktansa; aralarda sporu aksatmayla barışalım, yılda 300 gün spor yapmayı başarı sayalım diyorum. Kendine verdiği sözleri bile tutamayan bir başarısız yerine, sürekli deneyen, arada yenilen ama düşmeyen, başarısızlığı anlayışla karşılayan birisi olalım diyorum. Değişimin getirdiği sonuçlara değil, sürece, akışa odaklanalım istiyorum.
2023 Mayıs sonu oturdum çok detaylı bir plan yaptım. Haziran'dan itibaren her gün bir yazı yazacağım dedim ve çok sıkı bir şekilde yazmaya başladım. 10. gün patladım ve 2 hafta yazı yazmadım hiç. "Hiç olmayacak bu yazma işi, ben yapamıyorum" dediğimi hatırlıyorum. Resmen küstüm. Her yazamadığım gün kendimi suçladım. Sonuç. Bıraktım.
Bir süre sonra gerçek hayatı kabul edip kafamda kurduğum "ideal yazar Burak'ı" öldürdüm. Her "hafta bir yazı yazarım" dedim ve haftada sadece bir yazı paylaşmaya başladım. Baktım bunu başardım, sayıyı ikiye çıkardım. Şu an haftada en az 4 yazı yayınlıyorum. Her geçen gün yazdığım içeriğin kalitesinin arttığını düşünüyorum. Kendi dil ve üslubumu bulmaya başladım sanırım. (Aksini düşünenler geri bildirim verirse çok mutlu olurum.)
Arada yazamadığım oldu. Planladığım ama yetiştiremediğim içerikler pek de az değil. Bazen Gökçeada'dan İstanbul'a geldim, yol da bir gün kaybettim yazamadım. Bazen hasta oldum ve yazamadım. Ama dönüp kendimi acımasızca yargılamadım. "OK" dedim. "Bu hafta 2 yazı yetiştiremedim ama haftaya yetiştirebilirim." Ben başarısız günlerimi affettikçe tekrar yazacak gücü bulabildim. Size naçizane tavsiyem de bu. Yenilmemenin, çukura yuvarlanmamanın yolu başarısızlığı affetmek ve tekrar denemek. Bu kadar basit.
Bu yüzden sizden 2023 yılındaki başarısızlıklarınızı affetmenizi istiyorum. Sonrasında da "neleri değiştirmek istiyorsun hayatında? Ne yapmak istiyorsun? Neleri bırakmak, neleri inşa etmek istiyorsun?" sorularına makul cevaplar...
Umudumuzun tükendiği 2023 yerini, kimseyi pek de heyecanlandırmayan 2024'e bırakıyor.
Yılın son yazısı, yıl gibi yavaş yavaş sonlanırken yapılacak tek bir şey kaldı.
Yeni kararlar almak ve paylaşmak.
Yazılara devam
Bu sene artık kitap bitecek
Düzenli yürüyüş yapmayı hayatımın bir parçası yapmak
Geçen yıl 10 kilo vermeyi başardım sadece bu sene çok daha fazlası olmalı
Düzenli davul pratiği yapmam lazım. Azıcık tembellik ediyorum bu konuda. 2024'te azıcık düzen.
Sıra sizde.
Siz 2024 için ne kararlar alacaksınız?
Yorumlara yazmaktan çekinmeyin. 🙂
Pazarlama dolu yıllar!