Problemleri ilk bilen ancak son kabullenen kişi
Geçen haftanın en çok konuşulan konusu Getir ’in küçülme kararı idi. Haberi okuduğumdan beri karar süreci hakkında düşünüyorum. Bu zor karar hakkında yazmak istedim.
Nazım Salur ismini ilk kez BiTaksi ile duymuştum. 2015 yılında kurulan Getir ismini Türkiye sınırlarının dışına taşıdığı bir başarı oldu. Aldığı yatırımlarla, yurt dışındaki başarıları ile haklı olarak bolca konuşuldu Nazım Salur.
Hiçbir röportajını okumadım ya da izlemedim. Nasıl bir yöneticidir bilmem. “İyi bir insan mıdır?” hiçbir fikrim yok. Dışarıdan bakan birisi olarak sıfırdan yeni bir kategori inşa etmenin ve bunu dünyanın başka ülkelerine ihraç etmenin büyük bir başarı olduğunu düşünüyorum.
Pandemi sonrası yavaşlayan ekonomiler, azalan yatırım iştahı, gelecek ile ilgili belirsizlik tüm dünyada teknoloji şirketlerini finansal açıdan zorlamaya başlamıştı. Son zamanlarda Getir ile ilgili haberler, işten çıkarmalar işlerin beklendiği gibi gitmediğini gösterir nitelikte idi. Geçen hafta attığı bir tweet ile yurt dışında İngiltere, Almanya, Hollanda ve ABD’den çekilme kararlarını açıkladı.
Kolay bir karar değil. Yıllar içerisinde yapılmış yatırımlardan vazgeçmek, geri çekilmek ve yenilgiyi kabul etmek çok zor. Birkaç yıl önce bir podcastte aşağı yukarı aşağıdaki gibi bir ifadeye denk gelmiştim. Bu olay vesilesiyle tekrar hatırladım.
Girişimci (CEO) problemleri ilk bilen ancak son kabullenen kişidir.
Nazım Salur tam olarak ne zamandan beri bu kararı almasının gerektiğini biliyordu acaba? Ne kadar erteledi kararı? Bu kararı almamak için neleri farklı yaptı? Neler denedi? Denedikleri süreci hızlandırdı mı yoksa geciktirdi mi? Kabullenme anı nasıldı? Bu tweeti attıktan sonra neler hissetti? Rahatladı mı? Pişman mı oldu?
Yukarıda alıntıladığım ifade bir girişimin başarısını etkileyen temel faktörlerden birisi. Problemleri fark etmek ile eyleme geçmek arasındaki boşluk girişimin kaderini belirler. Probleme karşı hemen harekete geçmenin, görmezden gelip beklemenin, yok saymanın ya da hiç eyleme geçmemenin bedeli ağır olabilir. Bence probleme, şartlara, şirkete ya da kişilere göre değişen makul bir süre var. Elbette ki makul süre iki gün ya da bir ay gibi net bir zaman aralığı değil. Kimse tam doğru zamanlamayı bilmiyor. Dediğim gibi çok değişken, şartlarla çok ilintili. Doğru zamanlamayı sezgilerimiz ile hisseder miyiz acaba? Ya da tecrübe dediğimiz şey tam olarak budur.
Açıkçası bilemiyorum. Bir gün tanışırsak Nazım Salur’a sormak, onu dinlemek ve izin verirse de anlatmak isterim.
Siz hangi problemleri görmezden geliyorsunuz? İşinizde, hayatınızda bildiğiniz ama kabul etmediğiniz hangi problemler var? Evliliğinizin bitecek olması? Ekibe yeni katılan arkadaşın tutunamayacağı? Bu şirkette bir geleceğinizin olmaması?
IKEA etkisi...Yaratmak için çaba harcadığımız şeylere olduğundan çok daha fazla değer veriyoruz.