Reçeteli bir gözlük ve entelektüel kimliğim
Markalar sadece ürün ya da hizmet olarak ihtiyaçlarımızı çözmüyorlar. Bizim kim olduğumuz ile ilgili de karşıya bir mesaj veriyorlar. Markalar artık bizi ifade eden bir sembol, bir kodlama.
Hayatımda ilk kez gözlük almayı lise son sınıfta istemiştim. O dönemler gözlük zeki olmanın bir aksesuarı gibiydi. Dinlendirici gözlükler moda idi. Göz kusurum yoktu ama gözlüğün havası çoktu. Hala, insanın, dışarıdan nasıl gözüktüğünün, başkalarının onu nasıl değerlendirdiğin içten içe farkında olması şaşırtıcı geliyor.
Sanırım genetik bir özelliğimiz. 1.5 yaşında bir çocuğa dil çıkardığımızda, bebeğin, kendi dili olduğu bilgisine sahip olmadan, bize dil çıkarması benzer bir şaşırtıcı durum benim için.
Sigara gençken çok yaygındı çevremde. Askeri okul gibi bir ortamda “havalı” bir şey olmasına rağmen hiç denemedim. Üniversitede de denememeyi başardım. Çalışmaya başlayıp İstanbul’a gelip, birkaç kez içmeyi denesem de sigara içicisi olmayı başaramadım.
Viski ve puro ikilisinde de durum aynı. Farklı bir sürü türünü ısrarla denesem de hiç keyif almadım. Pek de almak istemedim. Viski, puro ikilisinin verdiği “para yapmış patron” kimliğine bürünmek biraz korkuttu beni. Üstümde yavan durur, yakışmazdı, zorlamadım.
Yalan yok, 7-8 sene önce pipoya özendim. Çalışırken ara veren birisi değilim genelde. Pipoyu aralarda içerim, sigara gibi de değil, bana mola olur gibi rasyonel sebepler yarattım. İçten içe pipo içen entelektüel kimliği de hoşuma gidiyordu. Kendimi en çok zorladığım alışkanlıklardan birisiydi. Onu da beceremedim.
Dün reçeteli ilk gözlüğümü alınca lise son sınıfa döndüm. Tüketim ve kimlik inşası konularını tekrar düşünmeye başladım. Bugünkü Burak’a pek de fena olmadı gözlük dedim. “Yaşlandın artık” dedim kendime. “Gözlük de yakıştı.”
Kimlik inşası, sosyal kabul ve onaylanma ihtiyacı, kendine dışarıdan bir nesne gibi bakabilmek ve daha da ilginci tüm bunları sözsüz iletişimin bir parçası haline getirerek sembolleştirmek sanırım ki insan türüne ait bir özellik.
Evrimsel olarak sahip olduğumuz bu farkındalık hali ilkel topluluklarda tüylerle, boncuklarla, boyalar ve maskeler ile sergilenirken bugün tüm bunların modern karşılıklarına ek olarak “markalar” ile sergileniyor. Markalar sadece ürün ya da hizmet olarak ihtiyaçlarımızı çözmüyorlar. Bizim kim olduğumuz ile ilgili de karşıya bir mesaj veriyorlar. Markalar artık bizi ifade eden bir sembol, bir kodlama.
Bana Mavi giyen bir genç kızı tarif eder misin?
Harley Davidson kullanan bir motorcuyu kafanda canlandırır mısın?
2 çocuklu, beyaz yaka ebeveynler hangi marka araba kullanır?
Şoför kullanan BMW sahibi var mı?
Ya Doblo? K. Atatürk imzalı ya da tuğralı?
Markaların kimlik inşa ettiği, sembolleştiği, gösterge değeri yarattığı sizin aklınıza gelen örnekler var mı?