Teorik bilgiyi pratiğe çeviren üç soru: “Ne, Nasıl, Neden?”
DIKW hiyerarşisi ile başladığımız bilgi, bağlam ve anlam kovaladığımız seri teoriden çıkıp pratiğe dönüyor. Bilgiyi işlemek için üç sorumuz var bu yazıda. Ve bizi birbirimize bağlayan bir anlam...
Bu aralar yazılarımın çoğu, bilgiyi işlemeye ve fayda yaratmaya yönelik. Bilgi ile olan ilişkimizin önemini anlatmak için ayrı bir yazı bile yazdım. Kaçıranlar ve zamanı olmayanlar için* DIKW hiyerarşisinin teorik kısmını anlatan bir görseli paylaşıp, işin pratiğine yoğunlaşmak istiyorum. Görsel ne diyor? Data’yı işlersen information olur, onu işlersen knowledge, onu da işlersen wisdom.
İşin pratiği için yapacağımız şey çok basit. Kendi kendimize soracağımız sorular var. ** Elimizdeki bilgiyi sadece 3 soruya göre kategorize edeceğiz:
Ne?
Nasıl?
Neden?
Cevap anahtarı da çok basit.
Elimizdeki bilgi, ne sorusunun cevabı ise ya data’dır ya da information.
Elimizdeki bilgi nasıl sorusunun cevabı ise knowledge’dır.
Eğer nedenin cevabını veriyorsa da wisdom’dır.
Başka bir deyişle DIKW hiyerarşisi işin teorisi ise, pratiği What (Ne), How (Nasıl), Why** (Neden) sorularıdır. Tıpkı DIKW de olduğu gibi soruların aralarında da bir hiyerarşi vardır. Bu sorular, neyi, nasıl ve neden kullanacağımızı anlatır.
İlk aklıma gelen hayatın içinden örnek mesleki uzmanlıklarımız. Mesela, acemilere, stajyerlere, junior’lara, çıraklara ne yapacağını söylersiniz. Zamanla işe daha hakim hale gelirler ve neyi, nasıl yapmaları gerektiğini öğrenirler. Kalfa ya da mid-level olurlar. Uzmanlaşmaya devam ederler ve uzun süre sonra uzman, senior ya da usta olurlar. Bu seviyede “neden o işi yapmaları gerektiğini” kavrarlar. Gerçek anlamda katma değeri yüksek bilgi budur. Başka bir örnek ile konuyu genişletelim.
Kombi takmak için bir servis çağırdığımızı varsayalım. Usta, kalfayı ve çırağı eve gönderdi. Montaj için gelen kalfa, çırağa ne yapacağını söyler. Çırağı buna göre yönlendirir. “Şu raya dübel at. Buraya kablo çek. Buraya boru ağzı gelecek” vb. Kombinin nasıl kurulacağı bilgisine kalfa hakimdir. Çırak ne insanı, kalfa ise nasıl insanıdır.
Kombi arızası olduğunda ise “neden” bozulduğunu anlayan kişi ustadır. Usta yıllarca ne ve nasıl soruları ile uzmanlaşarak “neden bozuldu?” sorusuna cevap verecek hale gelmiştir.
Örnekleri basitleştirdiğimi hatırlatmak isterim. Gerçek dünya çok daha karışıktır.
Örneği genişletirsek, kombinin teknolojik olarak nasıl çalıştığını, kombi fabrikasındaki mühendis bilir. Kıdemli mühendis hangi parçaların ya da malzemelerin verimliliği arttıracağını bilir. Neden alüminyum değil de bakır kullanıldığının bilgisi ise kıdemli mühendistedir. Bu metaller ile ilgili genleşme, öz ısı, akışkanlar fiziği gibi farklı kavramları ise fizikçiler bilirler. Tüm bu temel bilim, teknik uygulama, ihtiyaç gibi kavramlara hakim olan kişiler ya da ekipler ise ne yapılacağını (ne için) bilirler ve kombiyi icat ederler.
Örneklerden de anlaşılacağı gibi hiyerarşik olarak en kıymetli bilgi “neden” sorusunun cevabıdır. Ne ve nasıl geçmiş ile ilgilidir. Neden ise (özellikle niçin anlamında kullanıldığında) gelecek ile ilgilidir. Neden sorusuna gelene kadar sayısız ne, sayısız nasıl sorusu cevaplanmıştır.
Diğer yandan yapısı gereği neden sorusu bir liderlik sorusudur. Neden sorusunun cevabını bilmeyen yöneticiler ne yazık ki lider olamazlar. Ne ve nasıl sorusu sizi belli bir yere kadar getirir. Başarılı liderler “neden” sorusuna cevap verebilenlerdir. Sadece nedeni değil, ne ve nasıl sorularının da cevaplarını da bilirler.
Kendi tecrübelerinizi hatırlayın. Ne ve nasıl sorusunu tecrübe etmemiş yöneticileriniz oldu mu? Peki ya okulda böyle öğretmenlerle karşılaştınız mı? Sizce “ne” sorusu seviyesinde birisi şirketi iyi yönetebilir mi? Yöneticiniz olsa saygı duyar mısınız?
Şimdi sıra soruyu kendimize sormakta. Siz şu an için hangi sorunun yanıtısınız? Ne insanı mısınız, nasıl insanı mı? Yöneticiniz? Üst yönetim ya da patronlarınız?
Startupların neden bu kadar büyük oranlarda başarısız olduğunu hiç düşündünüz mü? Artık cevabını biliyorsunuz. Ortalik “fikir” kaynıyor. Peki ya bilgi? Neyi, nasıl ve neden yapacağını bilen kaç girişimci tanıyorsunuz? Sadece fikirle yola çıkınca tüm soruları yolda cevaplamak zorundasınız. Pazar sizi vura vura bilgilendiriyor. Yeteri kadar ayakta kalabilirseniz önce kalfa, sonra usta oluyorsunuz.
Gelişmiş ülkeler ile az gelişmiş ülkeler arasındaki fark da buradan geliyor. Data ve information her yerde. Herkes erişebiliyor. Knowledge? Wisdom?
Ülke siyaseti de bu yüzden yerinde sayıyor. Bakın sosyal medyaya. Herkesin her konuda fikri var. TV programları “uzmandan” geçilmiyor. Çin ve orta asya uzmanı, deprem uzmanı, yapay zeka uzmanı, vergi uzmanı, hukukçu… Hepsi aynı kişi. Google’dan iki arama ile ya da ChatGPT ile herkes data ya da information toplayabiliyor. Bunu işleyen uzmanlar nerede? Neden sorusunu soranlar? Az gelişmiş ülkelerde ya bu adamlar yok ya da bu adamlara değer verilmiyor. Sonuç kapanamayan bir kavramsal mesafe. ****
Her yerden üzerimize gerekli, gereksiz bilgi yağıyor. İnsanlar bilgiyi sınıflandıramıyorlar ve bilmediklerini bilmiyorlar. Buna bağlı olarak uzmanlara saygı duymuyorlar. Üstelik sosyal medya sayesinde bu fikirleri yayabiliyorlar da. Kötü olan ise artık birey olarak doğru ve yanlışı teker teker araştıracak zamana, birikime, güce sahip değiliz. Mecburen bazen karşılaştıklarımızı olduğu gibi kabul ediyoruz.
Komplo teorilerini düşünün. Düz dünyacılar aklınıza gelsin. Bu adamların bilgi dedikleri şey tam bir saçmalık. Knowledge ve wisdom olmadığı için ellerindeki zırvalıklara bilgi diyorlar. Bir diğer örnek evrim ya da aşı karşıtlarını düşünün. Hücre teorisini bilmeyi bırak hayatında mikroskopla bir hücreye bakmamış, mRNA’yı ilk kez pandemide aşı vesilesi ile duymuş, protein sentezini, RNA’nın replikasyonunu, hayatinda hiç duymamış, özetle hiçbir bilgisi olmayan insanlar aşının etkileri hakkında yorum yapıyorlar. Tam bir kaybolmuşluk.
Bu kadar teknik terimle aşı konusunda derinleşmeye bile gerek yok. Deney, kontrol grubu, bağımlı değişken gibi konulardan bir haber bu insanlar, TV’lerde, sosyal medyada yorum yapıyor, fikir beyan ediyor. “İçinde çip var, aşı bizi kısırlaştıracak” diye geziyor. Neden? Çünkü hangi bilginin ne olduğunu, ne işe yaradığını bilmiyor. Sadece fikir sahibi. Onu da sosyal medyadan birilerinden duymuş. Bilgisi yok. Fikri var.
Peki, biz ne yapacağız?
Dünyaya etkimiz çok çok az. Her şeyi düzeltemeyiz. En büyük etkiyi kendimiz üzerinde yaratabiliriz. Biraz da yakın çevremiz üzerinde etkimiz var. O kadar.
İlk adım “ne, nasıl ve neden” sorularını daha fazla kullanarak neyin data ve information, neyin knowledge ve wisdom olduğunu ayırt etmeyi öğrenme. Sonrasında da bilgiyi işleme ve yarara dönüştürme. Bir bağlam, bir anlam yaratma. Bu işleme sürecine bağlı bazı alanlarda uzmanlaşma.
İkinci adım dengeli beslenme. Yediğimize, içtiğimize nasıl dikkat etmemiz gerekiyorsa, tükettiğimiz içeriklere de dikkat etmek. Abur cubur ile ya da gereksiz bilgiler ile kendimizi şişirmemek, doymak için değil beslenmek için içerik tüketmek. Neyi bildiğimizi, neyi bilmediğimizi ayırt edeceğiz. Fikir, görüş ya da yorumlarımız olabilir. Bunu gerçek ya da doğru kabul etmeyeceğiz. Benzer şekilde “fikir sahipleri” ile uzmanları da ayırt edeceğiz. Şüpheci olacağız. Başkalarının fikirlerini ve elbette kendi fikirlerimizi sorgulayacağız. Bolca ne ve nasıl sorusu soracağız ve hayatımıza daha çok “neden” sorusu ekleyeceğiz.
Merakımızı köreltmeyeceğiz. Aksine merak ateşini harlayacağız. Her şeyi bilemeyeceğimizi, öğrenemeyeceğimizi, anlayamayacağımızı kabul edeceğiz. Kaçanları ise dert etmeyeceğiz. Kaçanlar yüzünden kendimizi eksik, yarım, kaçırmış hissetmeyeceğiz. Aksine gündemi, haberleri, üzerimize yağan gerekli gereksiz bilgileri görmezden geleceğiz. Sürekli yeninin, trendlerin, gündemin peşinden koşmayacağız. Az ile yetinmeyi bileceğiz. Çok bilgi içinde kaybolmaktansa, az bilgiyi işleyerek yol almayı, fayda ve yarar üretmeyi tercih edeceğiz.
Bilgiyi daha yavaş tüketeceğiz. Beynimizin nasıl öğrendiğini bilecek, nöronlar arasında yeni bağlar oluşturmak için diyetimize dikkat edip bilgi pornosundan uzak duracağız. Tweet değil kitap okuyacağız.**** Yavaş, yavaş. Tekrar, tekrar. Okuduklarımızı başka bilgilerle bağlayarak, anlamlandırarak, sindirerek okuyacağız.
Son olarak yazmayı şiddetle öneriyorum. Bilmediğinizi anlamanın en kolay yolu yazmak. Öncelikle yazarken daha çok şey öğrenmek zorunda kalacaksınız. Buna ek mecburen daha seçici içerik tüketecek ve daha çok okuyacaksınız. Bolca tekrar, geri çağırma ile nöronlarınızı ateşleyeceksiniz. En güzeli yeni bağlar kuracak, farklı bağlamlarda anlam üreteceksiniz.
Yazının en önemli kısmına geldik. Farkındaysanız başta “ne”den bahsettik. “Nasıl”ı konuştuk. Şimdi sıra neden diye sormakta.
Peki, neden?
Yaşamın bir anlamı yok. Evren, dünya ve diğer her şey bize ve bu anlamsızlığa karşı, kayıtsız. İşiniz, çocuğunuz, din ya da başka bir sürü kutsallaştırdığınız şey, anlam arayışınızı dindirmek için inandığınız, inandığımız şeyler. Her yerde bu anlam arayışını dindirmek için sunulan reçeteler, tavsiyeler var. Halbuki anlam varılacak, bulunacak bir yer değil. Anlam bir yol. Bulunacak bir sonuç değil, arayışın ta kendisi. Bir inşa süreci. Anlam yaratılan bir şey bu hali ile. Bilgi ve hiyerarşisi de bu anlam yaratımı için bize lazım. O yüzden anlamalı, öğrenmeli ve kullanmalısınız.
Örneğin bu yazı, adım adım bizi bir anlama taşıyor. Hep söylediğim gibi, ben kendimi ifade etmek için yazıyorum. Bir yandan da, kendimi ifade ederek değişiyor, dönüşüyorum. Yeni şeyler keşfetmemi sağlıyor yazmak. Beni dönüştüren bu değişim yazılarım vasıtasıyla benim dışımda da okuyucu üzerinde bir etki yaratıyor.
Gerçek manada okumak, yazarın ya da anlatıcının kurduğu anlam dünyasına ait bir hikayenin (bilginin), okuyucunun kendi bilgi, birikim, deneyim ve uzmanlığı ile tekrar işlenerek bir bağlama oturtulması ve yeni bir anlama dönüşmesi süreci. Burada göz gezdirir gibi bir okumadan bahsetmiyorum. Hakkını vererek, düşünerek, ağır ağır okumak kastım. Yazarı anlamak demek anlam üretmek demek.
Fikirlerimiz, görüşlerimiz, deneyimlerimiz, yaptıklarımız, söylediklerimiz ve söylemediklerimiz bu anlam inşa sürecinin bir parçası. Anlamla birlikte kendimizi de şekillendiriyoruz. Bu yazı dünyayı anlamlandırma çabamın bir parçası. Yazının var olma nedenlerinden birisi benim doymayan merakım, diğer nedeni ise bu yazıyı sonuna kadar okutan senin merakın.
Bu meraklardan doğan karşılıklı anlam üretme kabiliyetimiz ise bizi anlamdaş yapan şey.
Anlamdaş: Aynı anlamı paylaşan en az iki kişi ya da aynı anlamdan farklı anlamlar üreten en iki kişi.
Bilgi hiyerarşisi ile ilgili ilk yazım, “Sadece veri Çöptür” idi. Verinin anlamsız olduğunu, işleyerek bir bağlam ve anlam kazandığından bahsetmiştik.
Bu yazı daha önce konu ile ilgili yazdığım tüm yazılar için bir bağlam sunmak için yazıldı.
Bu konuda bir yazım daha kaldı. Şu ana kadarki yolculuk benim için çok anlamlıydı.
Umarım sizin için de bir anlam ifade eder.
* Daha önce yazdığım ilgili yazılar:
Mutlaka okuyun: https://www.buraksu.com/p/mutlaka-okuyun
Dünyaya hakim olmamızın ilk çentikleri: DIKW Hiyerarşisi - https://www.buraksu.com/p/dunyaya-hakim-olmamzn-ilk-centikleri
Nöronlarınızı nasıl besliyorsunuz? - https://www.buraksu.com/p/noronlarnz-nasl-besliyorsunuz
Yoksa ben bir porno sanatçısı mıyım? - https://www.buraksu.com/p/yoksa-ben-bir-porno-sanatcs-mym
Tüm notlarımı neden sildim? - https://www.buraksu.com/p/tum-notlarm-neden-sildim
Sadece veri çöptür. - https://www.buraksu.com/p/sadece-veri-coptur
** "Ben bir BİLGİ ile karşı karşıya geldiğimde kendime hemen şu 13 soruyu sorarım. Kaçta, hangi, ne ile, niçin, nolmuş, kimi, nerede, nasıl, ne zaman, kimden, neyi, ne belli, neye, kim?“ - Cinayet Süsü - Bu göndermesiz yazı eksik kalırdı. :)
*** “Why” sorusu özelinde bir ekleme yapmak isterim. İngilizce Why içinde reason(sebep) ve aim (hedef) barındırır. Bizde neden ve niçin soruları ayrı anlamlara sahiptir. Ben kolay olması için sadece nedeni kullanacağım.
**** Alper Gezeravcı’nın ilk sözleri. Ancak data-information seviyesinde. Bir kullanıcı olarak orada. Üretici olarak değil. Geçmişe atıf yapıyor. Geleceğe değil. Neden sorusu ortada yok.
Bkz: https://x.com/buraksu42/status/1759812690502205911?s=20
https://twitter.com/buraksu42/status/1760572917140631640
***** İçerik tüketirken önerdiğim değer/önem sıralaması:
“Kitap > süreli yayın - dergi > makale> kapsamlı görsel-işitsel materyal (video-podcast) > Hap bilgiler (Twitter-ekşi) > reels ve Tiktok”
"Beynimizin nasıl öğrendiğini bilecek" Bunu gerçekten biliyor muyuz?
Sadece veri çöptür'ün üzerine cuk oturan bir yazı oldu. Ellerine sağlık