Yaşam gayemi nereden bulacağım?
Hayatın belki de en zor sorusu. Benim bir cevabım var ama bu cevap sadece bana kadar. Hadi gel gayemizi birlikte arayalım.
“Yeni yıl kararları” için dört tane yazı yazdım şu ana kadar. (****) Bu yazı hem serinin devamı hem de daha geniş bir kapsama sahip olduğu için ayrı bir hikâye. Yazmaya başlarken böyle bir yazı dizisine dönüşeceğini düşünmemiştim. Düşünseydim ilk yazıları başka türlü yazardım.
Hayatımda da durum farklı değil. Reklamcı olmayı düşünmemiştim mesela. Evlilik de planlarım arasında yoktu. Bankacılık hiç benlik değildi ama uzun süre yaptım. İş kurmak yine planlamadığım şeylerden birisi idi memur çocuğu olarak. Yurtdışında yaşamak vardı hayallerimin arasında ama bugün planlarım arasında bile değil. Hayat akıp gidiyor ve bizim planlarımızı pek de önemsemiyor gibi.
Yaşamak hakikaten zor. Çok emek veriyor insan yaşam denen mecburiyete ve günün sonunda da bu emeğinin esiri oluyor. Geriye bakıp anlamlandırıyor her şeyi. Sanki bugünü planlamış gibi yapıyor. En azından insanların çoğu böyle.
Ben? Bilmiyorum, hatta bilemiyorum. Kendimi inandırdığım bir yalanın içinde mücadeleye devam…
“Yaşam gayesi” lafının kulağa çok büyük bir laf gibi geldiğinin farkındayım. Sebebi ben değilim. Sebebi buna çok büyük anlamlar yüklememiz. Aile ile mutlu bir hayat geçirmek, meraklı olmak ve öğrenmek, bir şeyler üretmek, çok az tüketmek ya da onlarca başka şey gaye olabilir. Hiçbiri kutsal değil. Hiçbiri diğerinden daha önemli, daha anlamlı değil. Ne yapmak istiyorsun? Bu kadar basit.
Bu kadar basit çünkü anlamı yok. Ne benim için ne başkası için ne gelecek için ne de dünyamız için. 100 milyar insan yaşamış bugüne kadar diyorlar. Hangisinden geriye ne kalmış? Hadi bir kısmı bugünümüze kadar ismen, yaptıkları ile gelmiş. Onun da ne anlamı var ki? Bir süre sonra onlar da unutulacak. Geçecek gidecek. Dünyanın, evrenin bize karşı kayıtsızlığını kabul etmek lazım. 100 milyarlarca galaksi ve onlardan birinin içindeki 100 milyarlarca yıldızdan birisine bağlı bir gezegenin içinde bile ufacıksın. Ne etkin olabilir ki? Ne anlam ifade edebilir ki yaşamın?
Cevap veriyorum: “HİÇ”
Hepsi bu kadar. Hiçbir şeyin anlamı yok. Hiçbir şeyin önemi yok. Daha önce “insan bok gibi hisseder bazen” diye yazmıştım. Tam da bu sebepten.
Çünkü hepimiz bir hiçiz. Sen de ben de malum kişi de. Hepimiz.
Bu nokta tükendiğimiz, yok olduğumuz yer. Ama hayattayız. Varız bir şekil. İlahi ya da evrensel bi anlamı olmayabilir bu var oluşun. Ama varız. Bu var oluş başlangıç noktamız. Önemsiz de olsa, değersiz de olsa tam bu andayız. Varız.
Bu anlamsızlığın ne kadar özgürleştirdiğini bir düşünmenizi istiyorum. Bir anlamı olsa idi hayatın herkes onun peşinde koşacaktı. Ama yok. O halde istediğimiz anlamı yaratabiliriz. Birilerinin anlamlı bulduğu şeyleri, dinlerin, kitapların, ideolojilerin, toplumun dayattığı şeyleri görmezden gelip kendi değerlerimizi, kendi anlamımızı yaratabiliriz.
Bakın hem varız hem özgürüz. Müthiş değil mi? 🙂
Aralarda yazdığım yazılarda anlam inşa edilen bir şey demem tam da bu yüzden. Başlangıç noktanızdan ileriye, istediğiniz yöne, istediğiniz şekilde bir anlam inşa edeceksiniz hayatınızda. Doğrusu yanlışı yok.
Anlam bu yüzden bulunan bir şey değil. Bulamayacağın bir şeyi arama yolculuğu. Geçmişe dönüp bakınca ilerlediğini düşündüğün ama varamadığın bir yolculuk. İçten içe anlamsız olduğunu bildiğin, ama yürümeye devam ettiğin bir şey.
O zaman başlığa geri dönelim. Yaşam gayemi nereden bulacağım?
Bulamayacaksın. 😊
Oturup inşa edeceksin. Geçmişine, yaptıklarına, pişmanlıklarına, doğrularına, vazgeçtiklerine bakıp kendine koca bir yalan, pardon, anlam uyduracaksın. Benim var oluş amacım bu diyeceksin. Zamanla buna inanacaksın. İnandıkça öyle davranacaksın. Ve bir bakacaksın bu yalan yaşam gayen oluvermiş.
Benimkini yazmıştım, “insanları ve kurumları değiştirmek” diye. Zamanla yolculukla birlikte değişti elbette. Bugün yazıya döksem, “potansiyeli keşfetmek ve gerçekleşmesi için mücadele etmek” derdim.
Evren için önemli mi? Önemsiz. Anlamlı mı? Anlamsız. Yalan mı? Kesinlikle. Ben inanıyor muyum? Sonuna kadar…
Yazı dizisinin sonuna geldik. Öyle bir niyetim olmasa da son 2 hafta istemsizce yaşam koçu, yaşam gurusu gibi atıp tuttuğumu fark ettim. Amacım kimseye istemediği bir aklı vermek değil. Bunlar benim yaşadıklarım, benim tecrübelerim ve benim çıkarımlarım. Hatta yanlış çıkarımlarım. Bir durup nefeslenelim. Bu diziye referans ile yazacağım birkaç yazı daha olacak. Azıcık pişmeye bırakalım onları. Görüşmek üzere.
"Anlam bulunan bir şey değil, inşa edilen bir şey." Bu aslında "sağlıklı ilişkiler" dediğimiz ilişkilerde de hayatın geri kalanında da uygulanabilecek bir ifade. Geneli ekseriyetle inşa ettiğimiz şeylerin bir bütünü oluyoruz. Alışkanlıklar, tepkiler ve kabullenişler de büyük bir parçası. Güzel post için teşekkürler.
Yazıyı okumaya başlarken içimden, Burak son zamanlarda reklamcı gibi değik bir koç gibi yazıyor diye geçirmiştim; bitirdiğimde emin oldum. :-) “Potansiyeli keşfetmek ve gerçekleşmesi için mücadele etmek” tam bir koçluk tanımı diyebilirim. Kalemine sağlık... Reklamcılıktan koçluğa doğru yolculuk eden biri olarak senin de benzer yolculuğuna yazıların vasıtasıyla şahit olmak keyifli. Görüşmek üzere. Kalemine sağlık & sevgiler.